12 Ağustos 2018 Pazar

NOKTA VE ÇEMBER






 Söze nasıl değil , nereden başlayacağımı bilmiyorum , bilemiyorum.. Sonsuz bir evren ve nokta kadar ben , biz , hepimiz. Koskoca evrende sadece bir kendimiz varmış gibisine içimizde büyüttüğümüz , sorumluluklar yüklediğimiz , duygu karmaşası yaşadığımız adına hayat , yaşam vb. şekillerde adlandırdığımız bir şeyin içindeki varoluş çabasında nasıl kirlendiğimizi hiç düşündük mü? Ben düşündüm ve hala varolmak için kirlenmeye devam ediyorum.

İnsan nedir ? Gibi sorular sorup bilimsel tezlerle açıklamak yerine iç dünyamızda yaşadığımız gel gitleri anlatmaya çalışacağım kendimce.

Beden , zihin ve ruh üçlüsünün mükemmel bir yapısı olan insanın kendi içsel  karmaşasını çözmeye çalışırken ve yahut sorunlarından kurtulmaya çalışrken nasıl yine kendine sığındığından bahsetmek istiyorum.
Küçüklüğümden beri kendimi hep farklı hisseden biriydim. Yaşadığım her şeyi önce aklıma sonra kalbime kazıdım. Hiçbirini unutmadım. Bir yandan herkes gibiyken bir yandan çok farklıydım en azından derinlerde bir yerlerde bunu hissediyor veya inanıyordum. Zaman zaman karşılaştığım zorluklardan kaçmaya çalışırken kendimi yine kendi kurduğum çemberin içinde buldum. O anda ise büyüdüğümü ve yaşadığım her şeyin benim için yeni başlangıçlar , yeni yüzleşmeler olduğu kanaatine vardım.  Gün geçtikçe kendimi , ailemi , arkadaşlarımı ve onlarcasını izledim. Herkesin birbirinden ne kadar farklı olduğunu gördüm. Bu süreçte okula başlamıştım. Yeni arkadaşlar , oynanan oyunlar, cicili bicili kıyafetler, renkli kalemler monoton küçük dünyamı o kadar renklendirmişti ki aslında omuzlarıma bırakılan sorumlulukların ve mücadelelerin içinde o küçük dünyamın nasıl renklendiğini değil nasıl kirletildiğini görememiştim. Her şey o kadar toz pembe geliyordu ki ebeveynlerimin çatışmalarını , küçük yaşta yakalandığım hastalığın psikolojik ve fiziksel hasarlarını farketmem birkaç yılımı aldı. Bunların farkına vardığımda ise kendi çemberimi oluşturmaya başladım. Biraz daha büyüdüm ve kendimi bir dönüm noktasında buldum bu dönüm noktası çemberime ekleyeceğim noktalardan sadece biriydi ama yükü ağır geliyordu. Hayatımdaki her şey bir anda yerle bir olmuştu ve yenisini inşa etmek zorundaydım bunun içinse bir seçim yapmam gerekiyordu. Yaptığım seçim beni bambaşka bir yöne sürükledi. Çemberimdeki noktalar giderek artıyordu. Aşık oldum , dostluklar edindim, kimi zaman düşman kesildim. Her bir duygu başka bir nokta demekti. Yaşattığım ve yaşadığım her ne varsa beni kirletti. Birçok renge büründüm sanki. Aidiyet duygumu kaybetmiş gibiydim. Aidiyeti kendimde değil de başka yerlerde başka kişilerde arıyordum çünkü. Her seferinde yenildim , pes etmedim denedim yine yenildim. Ayağa kalkmak değildi mesele farkındaydım. Mesele pes etmemekti , her yenilgiyi tadıp yine yenilmekti. Bu süreçte daha çok kirlendim , kirletildim ve kirlettim. Diğer herkesten kendini farklı hisseden o çocuk nasıl oldu da herkes gibi davranmaya başladı diyeceksiniz belki de...
Herkesleştiğimi farkettiğim gün aynaya baktım uzun uzun baktım. Düşündüm bir insanın düşünebileceği her şeyi düşündüm. O aynada sadece kendimi değil varoluş savaşında kirlenmeye mahkum herkesi gördüm. İşte bu noktada anladım. Kendimi herkesten farklı hisseden BEN bir şeyi atlamıştım.
Aslında hepimiz aynıydık. Aynı beden aynı zeka aynı irade aynı ruh..
Birbirimize bu kadar benzerken nasıl bu kadar farklı olabiliyorduk? Bizi birbirimizden ayıran tercihlerimiz miydi ? Coğrafi ve sosyokültürel farklılıklarımız mıydı?
Hayır. Bizi birbirimizden farklı kılan tek şey  kurduğumuz çemberin içindeki  küçük noktalardı... Çemberdeki her nokta ise varoluş savaşının üzerimize yapışan kirleriydi..